Thursday, March 29, 2007

Sezai KARAKOÇ

Monarosa

I Aşk Ve Çileler

Mona Rosa, siyah güller, ak güller

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah... senin yüzünden kana batacak

Mona Rosa, siyah güller, ak güller.

Ulur ay'a karşı kirli çakallar

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

Mona Rosa, bugün bende bir hal var

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

Ulur ay'a karşı kirli çakallar.

*

Açma pencereni perdeleri çek;

Mona Rosa seni görmemeliyim

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Rosa ben bir deliyim

Açma pencereni perdeleri çek.

*

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Bende çıkar güneş aydınlığına

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

Seni hatırlatır her zaman bana

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

*

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,

Işıksız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

*

Ellerin ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

Ellerinden belli olur bir kadın

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin ellerin ve parmakların.

*

Zaman çabuk geçiyor Mona

Saat onikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar gelsin rüyana

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

Zaman çabuk geçiyor Mona.

*

Akşamları gelir incir kuşları

Konarlar bahçenin incirlerine

Kiminin rengi ak, kiminin sarı

Ah... beni vursalar bir kuş yerine

Akşamları gelir incir kuşları.

*

Ki ben Mona Rosa bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışlar... su kenarında

Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

*

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa

Henüz dinlemedin benden türküler

Benim aşkım uymaz öyle her saza

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

*

Artık inan bana muhacir kızı

Dinle ve kabul et itirafımı

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı

Artık inan bana muhacir kızı.

*

Yağmurdan sonra büyürmüş başak

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

Birgün gözlerimin ta içine bak:

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

*

Altın bilezikler , o kokulu ten,

Cevap versin, bu kanlı kuş tüyüne

Bir tüy ki can verir gülümsesen

Bir tüy ki kapalı geceye güne

Altın bilezikler , o kokulu ten.

*

Mona Rosa, siyah güller, ak güller

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah... senin yüzünden kana batacak

Mona Rosa, siyah güller, ak güller.

*

II Ölüm Ve Çerçeveler

*

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

Garip bir yolculuk, tren ve geyve

Bir hançer bölüyor, ah... rüyaları:

Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve...

*

Lambalar yanıyor hafif ve sarı

Gece kar yağacak sabaha kadar

Toprakta et, kemik çatırtıları...

Yarı ölüleri bir korku tutar,

Değince bir taşa kafa tasları,

-Ölüler ki yalnız tırnakları var,

Ve yalnız burkulmuş diz kapakları...

*

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı,

Esmer delikanlı, hatıra ve kan.

Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları,

Sızıyor bir kapı aralığından,

Lambalar yanıyor hafif ve sarı

*

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

Açıyor elini göğe bir kadın

Uzuyor, uzuyor altın saçları

Uğrunda ölünen güzel kızların

*

Lambalar yanıyor hafif ve sarı

Çocuklara açar mağaraları

Güngörmemiş kuşlar ve örümcekler

İlân-ı aşktan dil balıkları

Aşina suları çabuk terkeder.

*

Lambalar yanıyor hafif ve sarı

Bakıyor ateşe, küle böcekler.

Köpekler parçalar kanaryaları

Mektupları bir boz ağaç kurdu yer

Baykuşlar ötüyor harabelerde

Yanıyor lambalar hafif ve sarı.

*

Bir kaza kurşunudur her yerde

Süvarisiz şaha kalkan atları

Bir ruhun ışığı vardır göklerde

Lambalar yanıyor hafif ve sarı

Ötüyor baykuşlar harabelerde.

*

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer

Bekledi arzuyla karanlıkları

Anneler, babalar, erkek kardeşler:

Tâ içinden duyar ani bir ağrı

Bir hüzün şarkısı tutturur gider

Anneler, babalar, erkek kardeşler...

*

Lambalar yanıyor hafif ve sarı

Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş

Bir neşe şarkısı tutturur gider

Birinci, ikinci, üçüncü sarhoş

Kurşunlar sıkılır göklere doğru

Serçe yavruları havada titrer

Lambalar yanıyor hafif ve sarı...

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

İnce yelkenleri alıyor yeller

Titretir kalpleri ve bayrakları

Gemiden toprağa uzanan eller...

*

Lambalar yanıyor hafif ve sarı

Bir yosun köküne hasret kalacak

Gizli hazineler, su yılanları...

İnce yelkenleri alıyor yeller

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

*

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

Beyaz pelerinli hür tayfaları

Kendine bağlar siyah kediler

Titriyor gönüller ve kara bayrak

Bir yosun köküne hasret kalacak

Gemiden toprağa uzanan eller

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

*

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

Garip bir yolculuk, tren ve geyve

Bir hançer bölüyor, ah... rüyaları:

Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve...

*

III Pişmanlık Ve Çileler

*

Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür;

Bir odun parçası aydınlatır ocağı,

Annesi ateşin önünde perişan,

Annesi ateşin içinde hür,

Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür.

*

Yağmurlar sırtıyla sırtımın arasındadır,

Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın.

Kalbimi bin parçaya böldü bir divane sır

Sesi geliyor sesi günahkar çocukların

Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır.

*

Benim de boyum ufak, onun da ufaktı.

Kıvırcık saçlarından öpmediğim için onu,

Onun bu ocakta yanan toprağı

Her gece rüyamda avuçlarımı yaktı

Benim de boyum ufak, onun da ufaktı.

*

Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara

Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara

*

Annesinin başı ellerinin arasında

Parmağında aydınlık günlerden kalma yüzük

Bir fotoğraf asılıdır duvarda.

Aynaya, geceye, maziye dönük

Annesinin başı ellerinin arasında

*

Bir tüfeğin burnu havadadır

Ateş almak üzeredir mermisiz

Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,

Siz beni ne anlarsınız siz

Bir tüfek ateş almak üzeredir mermisiz.

*

Bir saman çöpüne tutunmuş kızların

Eteğini ben çektim.

Neyleyim. göğsümü Karadağ'ın sert rüzgarı doldurmuş

Annemden ilk sütü Geyve'den içtim.

Ankara'ya, Çataldağ'a bir zindandan gün vurmuş

Az kalsın yerine ben ölecektim

Bir saman çöpüne tutunmuş kızların.

*

Kediler halıları parçalıyor

Kırmızı bir ışık düşüyor yere

Annenin dizinde derman yok

Annenin kafası iki parçadır...

Hükmedemiyor insan ruhuna ateş,

Rüzgar hükmedemiyor incecik perdeler,

Kediler halıları parçalıyor

Ateşte sarı gül açar saksılar,

Kızarmış bir ekmek gibi duruyor

Kulağıma garip sesler geliyor.

*

Kuş yumurtasından çıkan insanlar,

Ahırda bir ata eğer oluyor;

Kulağıma garip sesler geliyor.

*

Ben bir şarkı ben bir türküyüm,

Ben Meryem'in yanağındaki tüyüm;

Beni bir Aziz'in nefesi uçurur,

Kalbimde Allah'ın elleri durur.

Cici ayaklarım iplikle bağlı,

Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim,

Ben bir Aziz'in hasreti

Ben Meryem'in yanağındaki tüyüm.

*

Benim gözlerim yeşildir, evet evet onun gözleri kara,

Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...

*

Ocak sönüyor, ateş kül oluyor

Annesinin saçları beyaz,

Annesi saçlarını yolmuş.

Ateşin içinde gül açılmış,

Selvi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür,

Ocak sönüyor ateş kül oluyor,

Annesi ruhunda ruhuma eğiliyor.

*

Sineklerin kanadını ısıtan

Bir güneş toprağı yarıp çıkacak

Kadınlar sansa da yaşadığını

Şarkısız kaldıkça yaşamayacak

Kadınları şarkılar, akrepler aydınlatır

Kadınları şarkılar, zehirler aydınlatır.

*

Artık ben gideceğim, ata eğer vuruyorlar

Hatıralarımı birer birer yakacağım

Entarimi parça parça edip

Zehirli kirpilere bırakacağım

Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp

Göğsüme siyah bir gül takacağım

Batan güneşe doğru kurşunlar sıkıp

Kendimi boşluğa bırakacağım.

*

Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz

Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,

Siz beni ne anlarsınız siz

Artık ben gideceğim atım kişniyor

Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor.

*

Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz

Beni onun gözleri çağırıyor duramam, duramam

Benim gözlerim yeşildir, ah... onun gözleri kara

Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara.

*

IV Ve Mona Rosa

*

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara

Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi

Sırrımı söylüyorum vefakâr balıklara,

Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.

Koyverip telli pullu saçlarını rüzgâra,

Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara.

*

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü

Ve boğazımı sıktığı parmaklar ince uzun

Günahkâr toprağıma saçından bir tel düştü,

Sana ne olmuş Rosa bir derde tutulmuşsun

Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti

Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü

*

Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa

Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar

Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,

İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar

Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa

Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar

Öyleyse şu şapkayı atıyorum ırmağa.

*

Bu kokuyu erkekler kediler gibi alır.

Ve kediler her gece sürünür yastıklara

Denizleri bahtiyar eden günler kısalır

Satılmayan çiçekler zehirili ve kapkara,

Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır

Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara

Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.

*

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim,

Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura

Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim

Asılmış bir adamın iki eli yağmura

Ruhuma bayrak yapıp ben teslim edeceğim

İtimat edeceğim bu belâlı yağmura

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.

*

Ve yalnızlık sigara külü kadar yalnızlık

Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi

Sana da Mona Rosa taş bebeği bıraktık

Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi

Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi

Ve yalnızlık sigara külü kadar yalnızlık

*

Bir tren ışığına güneşe çekmek seni

Ve bir şiir yaratmak ruhunda Geyve diye

Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni

Katıvermek sessizce söylenen bir türküye

Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni

Ve son vermek bitmeyen bu bitmeyen şarkıya

Bir tren ışığına güneşe çekmek seni.

Sana tavus kuşunun içime girdiğini

Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.

*

İçime girdiğini tüyümü yolduğunu

Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.

*

İçimde tavusların birbir kaybolduğunu,

Bana da bir çift ak kanat kaldığını,

Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.


Sezai KARAKOÇ

No comments: