Monday, March 26, 2007

Dergi Mayıs

Ne yapabilirsiniz ki cennetini yüreklerinde taşıyanlara. Ateşin sahipleri ne yapabildi ki. Hiçbir şeyinize ortak yapamayacaksınız yarının aydınlık yüreklerini. Soygununuza kutsal idoller giydirip üzerimizde korku heyulaları estirdiğinizde sandınız ki yok olup gideceğiz.

Bakın işte tarih; kimdir bakın zillet ve inkar ve ihanet sahipleri ve sonları ne olmuştur, anılacak ne yanları kalmıştır, bakın.

Etiketten başka bir şey değilsiniz. Kazındığında, kasılmış bir karanlıktan başka neyiniz çıkar altından. Kendi ülkemizde üçüncü sınıf insan muamelesi görmek gücendirmez bizi. Çöreklendiğiniz sayfiye yerlerine " köpeklerin ve başörtülülerin girmesi yasaktır!" afişlerini asmanız incitmez.

Bilim hokkabazlığı yapmaktan başka işe yaramayan kiliselerinizden, üniversitelerinizden aforoz edilmek dokunmaz bize. Milli sınırlar içinde vatanı bölünmez bir cinnettir yapmanız da.

Kaos ve kargaşa, yağlı enselerinize yeni katmanlar katmak için en muhteşem yöntemdir. Ama biz sakiniz, bu toprakla yürek yüreğe verdik ve seyrediyoruz oyunu.

Seyrediyoruz efendilerinizin önünde sergilediğiniz aşağılanmayı ve sefilliği. Kimmiş şimdi "iktidara sahip olup gaflet, dalalet hatta ihanet içinde bulunanlar" kimmiş, "şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edenler" söyleyin şimdi kimmiş!

Ne yapabilirsiniz ki cenneti yüreklerinde taşıyanlara. Sürgünü hicret, hapsedilmeyi halvet ve öldürülmeyi şehadet belleyenlere ne yapabilirsiniz ki! İşte hala burdayız ve tüm mevsimler bizi soluyor.

*******************************************************************

Gerçeği insanların ölçüleriyle değil,insanları gerçeğin ölçüsüyle tanı. (Hz. Ali)

Eğrinin gölgesi de EĞRİdir.

Ölçüleri yanlış olanın , ölçümleri de yanlış olur.

İyi ağaç kolay yetişmez;rüzgar ne kadar kuvvetli eserse, ağaçlar o kadar sağlam olur.

(J.Willard Marriod)

******************************************************************

Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmadan sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu , şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolaysıyla böyledir. (Haşr 14)

******************************************************************

Hiç şüphesiz Allah, mü’minlerden – karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere – canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’ tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip- müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Tevbe 111)

******************************************************************

POST

- Hey yabancı, biz yabancıları sevmeyiz burada, topla pılını pırtını

bir kez çektim mi belinden asılacaksın tetiğe

sonrada adını koyacaksın; devrimci edebiyat

peki öyle olsun, içilmiş çaylar, sahil dondurmaları

hatta kara bulanmış çizmelerim kalsınlar burada

hatırı sayılır ustalıklı muştamı,bir de tütün kesemi alıp

ayrılırım aranızdan

korktuğumdan değil ama, sizi korkunuzla baş başa bırakmaktan

iki el daha izin verseydiniz bana,sadece iki el ve kıyamet

sadece bir bakışın bize geri dönüşü ve kıyamet

-aman tanrım, gözlerime inanamıyorum sen ha

ben ya, asırlardır durmadan savaştığın, durmadan dudak büktüğün

ben ya, şu doğulu, şu yenik yüzlü esmer çocuk

küllerimden doğayım diyorum, durmadan su döküyor bizimkiler

askerler geliyor siyah takım elbiseli adamlarla kolkola

duvara ellerini dayayıp hafifçe eğilerek “buyrun” diyen bizimkiler

mini etekli sekreterleri ve ağarmış kıllarıyla hacca giderek

eşe dosta hurma ve çocuklarına Tayvan malı oyuncaklar getirerek

“cennete” diyorlar durmadan “artık gideriz değil mi”

nah gidersiniz demek geliyor içimden

cennetin kapısı sizin içim yapılmadı

-demek beklenen kurtarıcı sensin ha adamım

belki de değilimdir, belki de what is matrix ve Bruce willis palavralarından

daha esaslı bir öykü bulabilir ve adımı kurtarabilirsem global bir firmadan

değilim tabi ki, net üçyüzonbeş milyonlirayla değil dünyaya mehdi olmak

kızkardeşimi kurtaramam okulu önlerinden cop yemekten,

kendimi kurtaramam

öle yazarım açlıktan ve gerilmiş sinir uçlarımla

çünkü hasan di tiro’nun savaş günlüklerini okurum nostalgia olsun için

marcos’un, humeyni’nin, hatta carlos’un resimlerini keserim gazetelerden

beklerim sonra, beklerim,hazırlanırım, hazırlanacak ne kaldıysa

-çok etkilendim dostum,niçin senaryo yazmayı denemiyorsun

aslında fena fikir değil, neler olup bittiğini anlatırım insanlara

ama inan ban, filmden çıkınca mcdonaldsa gidip

buzluğa atılmış çocukların emeğinden yapılma burgerlerden yerler

oturup beni tartışırlar “aslında var ya” diye başlayan cümlelerle

aslında var ya, harcarlar beni: çünkü harcanmayan şey kutsal değildir

ve “ben olsaydım” derler, asla ben olmayı beceremedikleri halde

-hey, yapma, bu kadar umutsuz olmamalısın

umutsuz falan değilim, bunu sk kafana ve korkmaya başla

ALLAH BÜYÜK

İSMAİL KILIÇARSLAN

******************************************************************

Kalbin şifası kuran okumaktır. HZ ALİ

******************************************************************

GÜL BAHÇESİ

Bir gezginin yolu günün birinde bir bahçeye varmış. O bahçede yalnız gül yetişirmiş.

Birbirinden narin ve zarif güller. O güller kadar zarif ve latif bir hatun kapı önünde duruyormuş.

GEZGİN hatuna hayranlık ve saygı ile yaklaşıp kendisini takdim etmiş.

Ve hatundan adını bağışlamasını istemiş.

HATUN: Bana SEVGİ derler demiş.

GEZGİN: SEVGİ hatun burada yalnız mı oturuyorsunuz?

SEVGİ: Hayır eşimle beraber oturuyoruz. Ona İLİM derler. Şu anda bahçede çalışıyor. Bıkmaz yorulmaz bir kişidir

GEZGİN: Bahçeyi dolaşmama izin var mı?

SEVGİ: Hay hay ... lütfen ayakkabılarınızı çıkarında SAYGI dediğimiz şu mesleri giyiniz. Onlar öylece konuşurken İLİM çıkagelmiş. Bahçeyi birlikte dolaşmaya başlamışlar. SEVGİ önde İLİM ve GEZGİN arkada yürüyorlarmış. Her gülün bir adı varmış. MUTLULUK, HOŞGÖRÜ, SABIR, KANAAT, ADALET,İRADE, ŞEFKAT, MERHAMET, AKIL, HİKMET, KUDRET, SAMİMİYET,TEVAZU,FAZİLET VE...

Bu kadar çeşitte ve bu kadar yoğunlukta güzellik bu kadar bakım ve özen.

Böylesine bir düzen karşısında heyecanlanan ve hayrete düşen GEZGİN, bahçıvan İLİM efendiye sormuş:

GEZGİN:Siz hangi gülün hangi isimde olduğunu bazen karıştırıyormusunuz?

İLİM: Bazen şaşırdığım oluyorsa da SEVGİ hemen yardımıma koşuyor bana doğru ismi hatırlatıyor.

GEZGİN: Güllerin erip eriştiği bu toprağın bir özelliği var mı?

İLİM: Özelliği olup olmadığını bilmiyorum. Bu toprağı bize VEFA adında bir dostumuz getirir.

VEFA dostumuzun dediğine göre, Örneğin; merhametli bir insan görünce, ondan oluşan toprağı bize getirir, bizde onu MERHAMET gülünün altına serpiveririz veya ŞEFKATLİ bir insan görünce

ondan oluşan toprağı bize getirir. Bizde o topragı şefkat gülünün altına sereriz ve bu böyle devam edip gider.

GEZGİN:Güller arasında aşı yapılıyor mu?

İLİM: Elbette. HAYAL gücüne GERÇEK’i aşıladık. ÜMİT gülü oluştu. İMAN gülüne HİZMET’i aşıladık;TESLİMİYET gülü oluştu. HİKMET gülüne AKIL’ı aşıladık; İRADE gülü oluştu. Bu aşıları sürekli yapmak zorundayız. Örneğin; o muhteşem ADALET gülüne KUDRET gülünü aşılamazsak, ADALET hemen sararıp soluyor, aciz kalıyor. KUDRET gülüne ADALET’i aşılamassak, KUDRET gülünün topragında ZÜLÜM böcekleri üreyiveriyor.

GEZGİN: Bu aşıları siz mi yapıyorsunuz?

İLİM: Çelikleri ben hazırlıyorum ama aşıyı koyup kovuşturan eşim SEVGİ dir. O ilham kalemini eline alır, aşılanacak varlığın AKIL perdesini yumuşak yumuşak aralar,böylece o varlığın gönlüne ulaşır, oraya aşı çeliğini bir güzel yerleştirir. Sonra da oluşan bütün kader sicimi ile tatlı tatlısarar. Bütün bu işleri bu aşamaları her seferinde aynı dolgun zevk ve heyecan içinde seyrederim. Sanki o anda Rabbim yanımızdaymış gibi...

GEZGİN: Tercih ettiğiniz güller var mı?

İLİM: Aslında yok. Fakat eşim SEVGİ; HOŞGÖRÜ için ‘o benim beş duyumdur’ der. SAMİMİYET için, ‘o benim ahlakım’ der. TEVAZU için, ‘o benim edebim’der, ama ÜMİT’e fazlaca düşkün galiba...

Zira ÜMİT için ‘ o benim kanımdır’ der durur... Birkaç gün sonra gezginimiz bir kasabaya varmış. Bir kahvehaneye girmiş. Burası oldukça tenha imiş. Kuytu bir köşede bir kişi oturuyor ve çay içiyormuş. Gezginimiz bu zat’a, yanına oturmuş,kendisini takdim etmiş, adını bağışlamasını dilemiş... o zat demiş ki:

ADEM: bana ADEM derler. Gezginimiz başından geçenleri; gül bahçesini, İki soylu bahçıvanı, konuşmaları anlatmış. ADEM dinlemiş. Sonunda demiş ki:

O bahçeye İNSANLIĞIN KEMAL BAHÇESİ derler

Kimbilir..

******************************************************************

Bir dostun veya bir arkadaşın bir memlekete vali olursa artık kendisinin vali olmazdan önce sana gösterdiği sevgi ve samimiyetin onda birine razı ol.

(İmam-ı Şafii)

******************************************************************

ÖĞRET ONA

Öğrenmesi gerekli, biliyorum , tüm insanların dürüst olmadığını

Fakat şunu da öğret ona; her alçağa karşılık bir kahraman,her bencil politikacıya karşılık kendini adamış bir Lider vardır.

Her düşmana karşılık bir dost olduğunu da öğret.

Zaman alacak biliyorum, fakat, eğer öğretebilirsen ona; kazanılan bir doların, bulunan peşinden daha değerli olduğunu öğret

Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona!

Ve hem de kazanmaktan neşe duymayı, kıskançlıklardan uzaklara yönelt onu.

Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona

Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını.

Eğer yapabilirsen, ona kitapların mucizesini öğret ona.

Fakat, ona sessiz zamanlarda tanı.

Gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arları ve yemyeşil yamaçlardaki çiçeklerin edebi gizemini düşünebileceğini.

Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.

Ona, kendi fikirlerine inanmasını öğret .

Herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi

Nazik insanlara karşı nazik,sert olanlara karşıda sert olmasını öğret ona.

Herkes birbirine takılmış bir yöne giderken , kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma!

Tüm insanları dinlemesini öğret ona, fakat tüm dinlediklerini gerçeğin elinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını öğret .

Eğer yapabilirsen , üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona.

Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret .

Herkesin sadece kendi iyiliği için çalışacağına inananlara, dudak bükmesini öğret ona

Ve aşırı ilgiye dikkat etmesini.

Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını, fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret.

Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona.

Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa dimdik dikilip savaşmasını öğret.

Ona nazik davran, fakat kucaklama!

Çünkü, ancak ateş çeliği saflaştırır.

Bırak, sabırsız olacak kadar cesaret sahibi olsun.

Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret.

Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır.

*ABD başkanı Abraham LINCOLN’un oğlunun öğretmenine yazdığı mektup.

******************************************************************

BENCİLLER YALNIZ ÖLÜR

Aynı güneş ısıtır hepimizi.Aynı havayı soluruz her zaman ve doğa bu kadar cömert davranırken bize, biz her zaman kendi eksenimizde döndürürüz olayları.Yaptığımız bütün yanlışlar, haktır. Öyle istiyoruzdur, bizim için gereklidir.

Üç beş kuruşluk menfaat için yok olur ormanlar,

Beş para etmez kazançlar için kırılır dostlar,

Sebebi bile belli olmayan amaçlar için unutulur analar,babalar

Bir bencillik sarmış ki bizi,gözümüz hiçbir şeyi görmez olmuş.Oturup ahkam keseriz,

bu memleketi kurtarmak üzerine. Ama küçük bir kapı açılmışsa bizim içın ,sorunlar bir anda yok olur.

Çöplükte ekmek arayan çocukları seyrederken kahretsin deriz de, ertesi gün önümüze koyulan kuru fasulyeyi beğenmeyiz. En kaliteli mağzalardan değilse ayakkabılarımız giyinmek değildir bizimkisi. Oysa Kadıköy meydanında onlarca çocuk ayaklarına naylon torba geçirip dolaşıyor.

Mutluluk, yalnız yaşanacak bir şey değildir. Eğer sevdikleriniz yoksa ve aynı duygularla bakmıyorsanız gökkuşağına, o sadece renk kırılmasıdır. Oturduğumuz masada, sıcaklığını hissettiğimiz biri bulunmuyorsa, amaç sadece karın doyurmaktır. Ancak sevdiklerimizle çekilir ziyafetler.

Şevkatli olamazsanız tek başınıza ve yalnızca kendini sevmek, sevgi değildir.

******************************************************************

Paranın kıymeti borç istendiği zaman anlaşılır. TEVFİK FİKRET

******************************************************************

GÖZLERİNİ UFUKTAN AYIRMA OĞLUM

Senin gibiler yeşermesin diye yaktılar ormanları: Beyaz şarabın beyaz etle içileceği eğitimini alan omuzu kalabalık korkaklar.

Burada "ölü ele geçirilen din istismarcısı örgüt üyeleri" ni tanıyorsun değil mi oğlum? Seçimlerin birinci turunu kazanan FİS yetkilileri ya da üyeleri onlar...

"Yobaz biziz, en güzel taraflarımızla biz.

Akıl devlerin değil, cücelerin silahı. İnanç asildir.

Medeniyetler inancın eseri. Akıl mühendisleri yaratır,

inanç kahramanları..." (Cemil MERİÇ)

Sen bir islamcısın oğlum.

Padişahın birbuçuk asır evvel savaşı kaybetti.

İslam'ı sorumlu tuttular bundan.

Bundan ötürü İslam'cısın sen.

Direnişçilerin ülkenin ırzına geçti.

On yılda onbeş milyon yavşak ürettiler yenibaştan.

Modernistler ve entegristler babanın ocağına neol ağacı diktiler.

Bundan ötürü aktivistsin sen. Başka türlü olamazsın.

Sen bir eylemcisin oğlum.

Senin gibileri bertaraf etmek için icad edildi tarafsızlık, hoşgörü, hümanizma...

Çünkü sen dengeleri zorluyorsun, zorlarsın. Zorlamalısın oğlum.

Çünkü sen tepeden tırnağa siyasal içeriklisin.

Sakalın, şehinşahların halılarına saplanan mızrağın siyasal bir sembolü. Namazın özgürlüğündür ve sömürgeciliği dinamitleyen siyasal bir eylem. Kitabın, yeryüzünden fitne ve fesat kalksın için aydınlatıyor yolunu. Haccın ve zekatın, kim olduğunu ve neyi temsil ettiğini ilan ettiğin dayanışma eylemlerin. Başörtün, kula kulluğa karşı yükselttiğin siyasal bir sembol. Kimliğin bir hayat nizamı oğlum; dinin siyasetindir. Sen bir aslan yavrususun; kurtlarla, sırtlanlarla dans edemezsin.

Sen bir fanatiksin evladım.

Senden adam olmaz. Felsefeyle, estetikle avlayamazlar seni. Kameralar saptayamaz, bilgisayarlar kurgulayamaz. Standartlara uymuyorsun oğlum. Gırtlağını sıkanın hayalarına tekme atmak senin ruhunda var. Elinde değil. Kanını emenin sofrasına oturamazsın. Masanın örtülerine asılıp görüntüyü bozarsın sen. Sen varsan işler yolunda gitmez, şov devam etmez. Edemez.

Sen bir öznesin oğlum.

Seni nesne yapmak için kuruldu kürsüler, akademiler, stüdyolar, laboratuarlar, masalar...

Sen seyredilensin oğlum, göstericisin; seyirci olamazsın. Tartışan sen olusun, tartışılan değil. Senin ayakların iz bırakır, izleyen olamazsın sen. Tarif eden sen olmalısın oğlum, irfanın vakarındır.

Boynun niye bükük oğlum; üniversite koridorlarında, ekran başlarında, zehir zemberek varoşlarında kentlerin, meclis kapılarında, gazete önlerinde, adliye sıralarında, askeri mıntıkalarda...Boynun kıldan ince, kılıçtan keskincedir oğlum, inanmıyorsan hergün artarak devam eden şu haberleri oku ve aynaya bak:

Sen bir umutsun yavrum. Hatta nicedir yegane umut sensin.

Tarihin sonunun geldiğini, liberal ekonomik sistemin kesin zaferi kazandığını ilan etmelerinin önündeki en büyük engel sensin. Tarihi sürekli yeniden başlatırsın sen oğlum. Tarih senin gibilerin çıplak baldırlarında yükselen bayrakların yürüyüşü. Sen bir bayraksın oğlum, turbo egzozlara flama olamazsın.

Küreselleşen çürüme, kirletilmiş dimağların usul usul bu gerçeği itiraf etmesini engelleyemiyor. Reklam aralarında yeni taksitler icat eden karılarına çaktırmadan seninle savaşan görüntüleri izleyip seni düşünüyor; çocukları okullardan atılan babalar.

Köyleri yıkılanlar seni izliyor, delikanlı gidip tabutlar içinde dönen gençler seni izliyor. Senin gibiler yeşermesin diye yaktılar ormanları: Beyaz şarabın beyaz etle içileceği eğitimini alan omuzu kalabalık korkaklar.

Seni izliyor Belfast'taki, Güney Amerika'daki, Doğu Türkistan'daki, Filistin'deki, Bosna'daki, Kosova'daki, Arnavutluk'taki, Fas-Tunus-Cezayir'deki, Harlem'deki, Diyarbakır'daki, Altındağ'daki, Kadifekale'deki, Gültepe'deki, Kağıthane'deki; banliyödeki, varoştaki, gözaltındaki, sürgündeki, ekmek kuyruğundaki 'geri kalmış' lar ya da 'azgelişmiş'ler. Sen gelişemezsin oğlum; eğri bir kılıçsın sen.

Sen nefsi müdafaasısın ezilenlerin, mağdurların, çaresizlerin. Bu yüzden gerici, bu yüzden 'fundamentalist'sin. Mentaliten senteze uymaz evladım, başka türlü olamazsın. Bilincine sızdırılan kıvrak sorular, parolalarını parçalayamaz. 'Lamın cimin vardır' senin!

Sen bir lokomotifsin oğlum, vagon olamazsın.

Başrolde sen varsın oğlum, figüranlık onların vehmi.

Başını gömdüğün kafa karışıklığına, başını gömdürdükleri yalnızlık yastığına, başına geçirdikleri 'illegalite' yastığına akıttığın gözyaşları sana yakışmıyor oğlum! Özgürlük, onur ve adalettir senin ülken. Gerisi gelip geçici saz semaileri, ciddiye alıp içine atma.

Kitabın sapasağlam duruyor başucunda.

"Kalk ayağa, yükü ağırdır devin"!

Komşunu ziyaret et, yere düşeni kaldır, geçtiğin yerde iz bırak, sözlerinin sahibi ol, sahici ol.

Yüzünü yıka ve caddeye çık oğlum.

Sallanma.

******************************************************************

Bediüzzaman’a

“Üstad yahudiler filistinde toplanıyor.” Demişler.

"Elleme! Toplansınlar, imhaları kolay olur!" demiş.

******************************************************************

Allah (CC), dinini düzelten kişinin dünyasını da düzeltir.


Çocuk

Sen, ey Kudüslü çocuk!
Davud’un mirasçısı
Söylermisin, taşlar ne söyledi sana?
Benim ülkemde
taşlar konuşmaz
hatta
insanlar bile konuşmaz
bir atomun sessizliği var
Hiroşima’nın kardeşinde

Sen, ey Kudüslü çocuk!
anlat bana
Mescid-i Aksa’yı
ve
ilk attığın taşı
anaların
nehr ile bahr arasında
hayat veren gözyaşlarını...

Sen, ey Kudüslü çocuk!
gözleri
hacarül-esved
alnı
yed-i beyza
kalbi
sahra-i Bedr
senin yerin
Cennet değil de nedir?

Sen, ey Kudüslü çocuk!
benim için ağlarmısın?
ağlama duvarına yaslanıp
Mescid-i Aksa’yı seyrederek
Mescidin ağlamadığı bir vakitte.

Mescid-i Aksa için Kalan Tek Silahımızı Kullanalım...
DUA

coke-ad.jpg

Coca Cola’nın israildeki reklam afişi

No comments: