Monday, March 26, 2007

Dergi3

İlahi! Hamdini sözüme sertac ettim, zikrini kalbime mi'rac ettim, kitabını kendime minhac ettim. Ben yoktum var ettin, varlığından haberdar ettin, aşkınla gönlümü bikarar ettin. İnayetine sığındım, kapına geldim, hidayetine sığındım lütfuna geldim, kulluk edemedim afvına geldim. Şaşırtma beni doğruyu söylet, neşeni duyur, hakikatı öğret. Sen duyurmazsan ben duyamam, sen söyletmezsen ben söyleyemem, sen sevdirmezsen ben sevemem. Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yar et bize erdirdiklerini. Sevdin habibini kainata sevdirdin: Sevdin de hil'at-i risaleti giydirdin. Makam-ı İbrahimden Makam-ı Mahmuda erdirdin. Server-i asfiya kıldın. Hatem-i enbiya kıldın. Muhammed Mustafa kıldın. Salat-ü selam, tahiyyat-ü ikram, her türlü ihtiram ona, onun Al-ü Ashab-u etbaına ya Rab! (Amin)

Bugün başımıza gelenler, gelecekte de katlanarak karşımıza çıkabilir... Ülke birbaştan bir başa mezaristan halini alabilir... Milletin azmi, ümidi tıpkı bir kefen gibi onun başına geçirilebilir...

Irmaklar Revan Nehri’ne, çöller Kerbela’ya, düşmanlar Şimir’e, aylar Muharrem’e dönüşebilir... Kundaklamayı kundaklamalar takip edebilir... dev yangınlar olabilir, yangınlar evlerimizin, barklarımızın yanında, beklentilerimizi, planlrımızı da kül edebilir... Dost-düşman herkes bizi yalnız bırakabilir; yalnız bırakmaktan da öte hiç ummadığımız kimselerce arkadan hançerlenebiliriz...

Evet, işte düşmanların böyle esirip köpürdüğü, dostların vefasızlık gösterip bizi bütün bütün terk ettiği durumlarda dahi kat’iyen teslim olmamalı, eğimemeli; iman ve ümitlerimize dayanarak dimdik ayakta durmalı ve bir küheylan gibi hız kesmeden çatlayıncaya kadar koşmasını bilmeliyiz...

Herşeye rağmen biz duruşumuzu, tavrımızı değiştirmeden konumumuzun hakkını vermeli, yerimizde durmalı, herkesin başvuracağı bir güç, bir ümit kaynağı olmalı ve sönmeye yüz tutan bütün meş’aleleri yeniden tutuşturmaya çalışmalıyız...

Kurd uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi.

Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.
Lakin, aşk olsun ki, aldırmaz otlarmış eşek,
Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!
Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı...
Hasmı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı!...
Bu hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin usluba sok:
Halimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok.
Burnumuzdan tuttu düşman; biz boğaz kaydındayız;
Bir bakın: hala mı hala ihtiras ardındayız!
Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın:
Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!

Zevke dalmak söyle dursun, vaktiniz yok mateme!
Davranın zira gülünç olduk bütün bir aleme...
(M.Akif)

“Onlar sanıyorlar ki biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki biz sussak tarih susmayacak, tarih sussa, hakikat susmayacak.

Onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Halbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar. Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar. Tarihin azabından kutulsalar, Tanrının gazabından kurtulamayacaklar...” (Sezai Karakoç)

O takva sahipleri olanlar, bollukta ve darlıkta, Allah yolunda harcarlar. Öfkelerini yenerler ve insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah iyilik yapanları sever.”(Al-i İmran 134)

Eğer muttaki olursanız O size hakkı batıldan ayırdedecek bir FURKAN verir.” (8/29)


“Melekler kendilerine zulmedenlerin canlarını alırken;

- Ne haldeydiniz? Derler. Onlar da derler ki;

- Biz yeryüzünde çaresizdik, zayıf bırakılmıştık. Melekler de ;

- Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya? Derler.

İşte onların barınağı cehennemdir; orası kötü bir gidiş yeridir.” (Nisa 97)

Hicret, bireysel ve toplumsal hayata daha güçlü bir şekilde dönmek için donuklaşan konumu terkediştir. Alışadurduğunu, toplum ve tabiat zindanını yıkmaktır. Asıl bağlılığın zamana ve zemine değil, Allah’a olduğunu haykırmaktır.

Hicret içteki durağanlığa son vermek ve ruhun çürümesini, kokuşmasını önlemektir.

***************************************

Affetmenin ne olduğunu yalnız cesur bilir. Yüreksizlerin tabiatında af diye bir şey yoktur. LAWRENCE STERNE

Milletler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çökerler. ÇİÇERO

Felaket içindeyken cesaret, size mantıktan daha çok yardım eder. BONAPPARTE

İş beklediğin adamları fazla sıkma.

AHMET HAMDİ TANPINAR

Bizim kardeşlerimiz bize evlat ve iyalimizden daha sevgilidir. HZ HASAN

Paranın kıymeti borç istendiği zaman anlaşılır. TEVFİK FİKRET

Ağılda oğlak doğunca derede otu biter. KAŞGARLI MAHMUT

Sırrın senin kanındır onu akıtma.

HZ. EBU BEKİR

***************************************

“1937-38 yıllarında Kahire’deki merkezde ahlak ve tasavvuf üzerine haftalık dersler yapılıyordu ve şubelere, ayda bir defa bir ‘ahiret günü’ düzenlemeleri talimatı veriliyordu: Bugün, kardeşler, bu gürültü ve velvele dünyasını bırakıp, sessizlik ve huzur dünyasına giderek kalplerini ve nefislerini arındıracaklardır. Ahiret şehrini ziyaret edip tefekkür ve düşünceye dalmak için mezarlıklara gideceklerdir.”

(el-Benna’nın anılarından)

***************************************

EN SON SÖZLER!

Postanede bana ait bir koli varmış onu almaya geldim...

İnönü Beşiktaş’a mezar olacak ...

Korkma hanım bu saatte kapımızı kim çalacak? Tanıdık biridir...

Gel abi burası boyu geçmiyo ...

Yalan söylüyorsam şuracıkta öleyim...

Hanııım, bir kibrit yak da bakalım bu ne kokusuymuş ...

Bence burada mayın yok ...

Ben sarı ışıkta geçerim ...

***************************************

Hadis-i Şerif: ”Ey mü’min sende şu dört şey varsa dünyada elde edemediğin şeylere üzülme: Doğruluk ve sadakat, Emanetlere riayet, Güzel huy ve yüksek ahlak, Meşru çalışıp helalden kazanmak.

***************************************

Dost istersen Allah yeter...

Yârân istersen Kur'ân yeter...

Mal istersen kanaat yeter...

Düşman istersen nefis yeter...

Nasihat istersen ölüm yeter...

Faniyim fani olanı istemem ,

Acizim aciz olanı istemem .

Ruhumu Rahmana teslim eyledim

gayrını istemem .(Bediüzzaman)

***************************************

FIKRA :

Fare bir peynir kokusu duyup, kafasını dışarı uzatmıştı. Fakat bunun kedinin bir tuzağı olabileceğini düşünüp dışarı çıkmadı. Bekledi ve biraz sonra "miav" diye bir ses duydu. Ertesi gün de peynir kokusunu aldı ve "miav" sesini duydu, yerinden çıkmadı. Sonraki gün "havhav" diye bir ses duydu ve kedinin ortalarda olmadığını anlayarak dışarı çıktı. çıkmasıyla pençe yemesi bir oldu. Kedinin tuzağına düşmüştü. Kedi yerde baygın yatan fareyi yanındaki yavrusuna gösterip izahat verdi..

"Bak yavrum, sana dememişmiydim, ikinci lisan gibisi yok diye.."

No comments: