Monday, March 26, 2007

Dergi Nisan

Bu ülkede başörtüsü sorunu diye bir sorun yoktur!

Bu ülkede mesele insan kalitesi problemidir. Salt aklını kullanarak işleri düzene koyacaklarına inananlarla, kalbiyle düşünenler arasındaki çelişki bu. Genç kızların saçlarını göstermeleri kadar basit bir duygusallıkla vatan kurtardıklarını sananların küçük beyinlerine kazıdıkları faşist şablonlar bir ülkeyi nerelere getirdi gördük.

Sizi gördük ve iliklerinize kadar tanıyoruz bayım. Kudretiniz mazlum milletten emdiğiniz güçle kaimdir. Ve kuvvetiniz ancak aç ve aciz bıraktığınız bu halka yeter.

Haydi savurun bakalım tehditlerinizi bir kerecik olsun efendilerinize. Global dünyanın basit ve sıradan bir figürü olmaktan öte nedir ki işleviniz. Utanma ve ar perdesi yırtıldığından beri yüzlerinizden, her şeye vurdumduymaz ve aymazsınız. Kaç dolar eder kasılmalarınız?

Bu toprağın sahici çocuklarına ekşittiğiniz suratlarınızın dünya piyasalarındaki değeri nedir bayım?

İstediğiniz başörtüsüydü değil mi? Bakın yüreklerimize kazıdık onu. Bakın ve çıldırın! Ve her şeyden önemlisi unutmamayı öğrendik. Hiçbir şeyi unutmayacağız.

Çocuklarımıza öğreteceğiz ve işaret parmaklarımızın ucunda olacaksınız. İşaret parmaklarımızın menzilinde. "Bunlar" diyeceğiz, "Geleceğimizi soyup, geleceğinizi karartanlar!" Tanıyın bunları! "Tebbet yeda Ebi Leheb!" Haydi her şafakta ve gecede tekrar edin!

Bir gün yargılanacaksınız. İnsanlığınıza ihanetten yargılayacak sizi vicdanlarımız. Hükmünüz verilecek ve "değmez" diyeceğiz. Boş kütükler gibi yıkılacaksınız kahrınızdan. Musa'nın firavunu muhatap kabul ettiği kadar bile karşılığınız yok bizde.

Sizden yana baktığımızda gördüğümüz loş ve koyu bir boşluk! " Geri dönün, dedi Musa; O kibirlenmekte olanlar size hayat hakkı tanımıyorsa, geri dönün ve evlerinizi gelecek için hazırlayın!"

Biz hazırız, evlerimiz hazır! Haydi kalpleri diriltmeye...

********************************************

DARALAN VAKİTLER
sanki ağlamak imkansız
başları,
paletlerle ezilmiş babaları,
yahudi doğramış analarını
binlerce çocuk topların betonların altında
beyrutun gözyaşları şimdi,
kudüsün yanı başında
müslümanlarsa uzakta
sanki başka
gelinmez bir dünyada

acın bir vadi,
zehirli çiçekler bir ova gibi karşında
gözün baksın sadece
ayrıntıları
kıvrılıp kırılmış bilekleri
kemikten yakılmış etleri
kuma serilmiş cesetleri,
büyük ajansların yaydığı resimleri,
bir seyirci gibi görsün, duysun
bir kadın gibi ağlasın

beyrut yengeç kıskacında,
çoğu müslüman kafir yanında
yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin

sen Filistin hokkaları doldur kanla
şairler eğer ahın varken
uzanırlarsa tomurcuklara güllere,
her biri kanlı ateş gibi korku
bir azar bir şamar olsun

Filistin sen işine bak, kaz toprağını
yoğur gazabını yaradanın

bir mezarlık kadar ölüye şahit her evin,
her soluğun yeni bir can veriş
eğer kalmışsa kalplerde Allah sevdası
ey Filistin, kaz kaz toprağını!
yoğur gazabını yaradanın

bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde
çam ormanının salınışında,
kuşların cıvıldayışında
otların serin tenlerinde
eğer varsan bakıp görmeye
şeffaf perdenin az ötesini
bir ateş bulutu var en bildik yerde
en emin yerde

ve bak asıl ölenler yaylalar, villalar, tok karınlar
hissiz dudaklar, gayretsiz kalpler
asla değil kavruk çölde yatan kadavralar

farzet körsün olabilir
elele tut, taş al ve at
kafiri bulur


hani ceylanların, hani cihad marşın
bir yumruk harbinden nasıl da kaçtın
en arka safta bile kalmadın
cengi attın, dünyaya daldın
tezeğe konan sinekler gibi

dönüyor burgaç, dünya üstten, yanlardan daralıyor
ovalardan dargeçitlere sürülen sığırlar gibi
bir gün ister istemez karşısında olacaksın
kaçtıklarının
dua et, o gün henüz mahşer olmasın


CAHİT ZARİFOĞLU


****************************************

BÖYLE BİR DOSTUNUZ OLDU MU?

********************************************

-Daima düşünceliydi.

********************************************

-Susması konuşmasından uzun sürerdi.

********************************************

-Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı.

********************************************

-Dünya işleri için kızmazdı.

********************************************

-Kendi şahsi için asla öfkelenmez ve öç almazdı.

********************************************

-Kötü söz söylemezdi.

********************************************

-Affediciliği tabii idi. İntikam almazdı.

********************************************

-Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.

********************************************

-Kendisini üç şeyden alıkoymuştu:

-Kimseyle çekişmezdi.

-Çok konuşmazdı.

-Bos şeylerle uğraşmazdı.

-Umanı umutsuzluğa düşürmezdi.

********************************************

-Hoşlanmadığı birsek hakkında susardı.

********************************************

-Hiç kimseyi ne yüzüne karsı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı.

********************************************

-Kimsenin kusurunu araştırmazdı.

********************************************

-Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.

********************************************

-Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.

********************************************

-Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, o da güler; bir şeye hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi.

********************************************

-Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.

********************************************

-Her zaman ağırbaşlıydı.

********************************************

-Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı

********************************************

-Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.

********************************************

-Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; Ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir,vakar ve sükunetle rahatça yürürdü.

********************************************

-Kapısına yardim için gelen kimseyi geri çevirmezdi.

********************************************

-Bir gün kendisinden yasça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak söyle demişti: "Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol!"

********************************************

-Her zaman hüzünlü ve mütebbessim bir haletle dururdu.

********************************************

-Adet üzere sarf edilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı.

********************************************

-Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.

********************************************

-Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi.

********************************************

-Önüne ne konulursa yerdi.

********************************************

-Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.

********************************************

-Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.

********************************************

-Sabahları evinden çıkarken söyle söylerdi. “İlahî, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım.”

********************************************

-Sıradan değildi; ama sıradan insanlar gibi yasardı.

********************************************

O, HZ. PEYGAMBER’ di.

(ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM).

*************************************

Caferi Sadık(r.a.) hazretleri kendileriyle arkadaşlık yapılmaması gereken kişileri söyle sıralar:

1-Yalancı ile arkadaşlık yapma. Çünkü sen daima aldanabilirsin. O serap gibidir. Uzağı sana yaklaştırır, yakını da senden uzaklaştırır.
2-Ahmakla arkadaşlık yapma. Çünkü sana menfaat vereyim derken zarar verir.
3-Cimri ile arkadaşlık yapma. Çünkü O da seni fazlaca muhtaç olduğun bir zamanda bırakıp kaçar.

4-Fasıkla arkadaşlık yapma.Zira O seni bir lokma yemek veya daha azına feda edebilir.

No comments: